Kişilik Patolojileri / Borderline Kişilik
Sınır kişilik bozukluğu olarak da adlandırılan bu durumda; kişide hızlı duygu geçişleri, terk edilmeye karşı aşırı duyarlılık ve ani öfkelenmeler görülmektedir.
Bu
kişilik yapılanmasında sıklıkla karşılaştığımız belirgin özelliklerden biri ani
öfke patlamalarıdır. Kısa bir zamanda hemen kavga çıkarma, telefonla konuşma
esnasında karşıya bir anda aşırı tepki gösterip (kötü ve kırıcı sözler sarf
edip) yüzüne telefonu kapama, trafikte çok hızlı sinirlenip karşıdaki şoföre
yumruk atma gibi. Bu durumun temeldeki nedeni; hayatın erken yıllarındaki
saldırganlık dürtüsünün fazla olmasıdır. Bu saldırganlık dürtüsünün nedeni ise
doğuştan gelen etkenler veya erken yaşlarda deneyimlenen travmalar olabilir.
Pek çok borderline kişiliğin çocukluk yaşantısında yetersiz ve tutarsız anne
tutumları dikkati çekmektedir. Annenin yeterli bakımı sağlamaması çocuğun tutma
ve yatıştırılma deneyimlerini eksik yaşamasına ve bu kişilik yapılanmasının
oluşmasına neden olmaktadır.
Bu
kişiler duygularında sürekli değişkenlik yaşayabildiklerinden uzun süreli
ilişkilerde güçlük çekmektedirler. İlişki içinde olduğu kişilere dair duyguları
oldukça değişkenlik göstermektedir (partnerini değersiz ve kötü hissettirdikten
kısa bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi kahve içmeye davet etmek gibi).
Kendilerine, yeteneklerine ve özelliklerine dair duyguları da uç boyutlarda
değişkenlik göstermektedir (Bir an oldukça başarılı hissederken bir an
kendilerini çok başarısız görme). Terk edilmek, bir ilişkinin sonlanması bu
kişiler için oldukça zor, dayanılmazdır ve kaygı vericidir. Kaybedilen kişi
yerine hemen yeni birini koyma eğilimi görülebilir. Bu sebeple sağlıklı ilişki
kurmakta ve ilişkileri sürdürmekte zorlanmaktadırlar.
Borderline
kişilikte yansıtmalı özdeşim savunma mekanizmasının pek çok kez kullandığı
görülmektedir. Kendilik temsillerini karşıdakine yansıtıp daha sonra bu
yansımaya uygun şekilde davranmaya çalışırlar. Örneğin bankacı bir danışanın,
saygın bir konumda olmasına rağmen, görüşme esnasında kendisini yetersiz,
değersiz, diğer meslektaşlarına göre daha başarısız biri olarak tanımlaması ve
karşısındaki kişilerin (psikoloğun, arkadaşlarının..) da kendisini bu şeklide
(yetersiz, başarısız...) görmesini ve buna göre davranmasını beklemesi, bu
beklentide ısrarcı olması gibi.
Kaygı
bozukluğu ve depresyon bu kişilik bozukluğuna eşlik edebilmekte ve kişiler
genellikler bu durum üzerine kliniklere başvurmaktadır. Kişilerdeki bu hızlı
duygu geçişleri, terk edilme korkuları, iş, sosyal veya gündelik hayatlarındaki
dürtü kontrolündeki zorlanma, kimlik çözülmeleri depresyona ve kaygı
bozukluğuna temel hazırlamaktadır. Terapide başlangıçta yoğun depresyon ve
kaygı belirtileri üzerine çalışılıp daha sonra temeldeki asıl sorunun üzerine
gidilir. Kişilerin; psikoterapilerden düzenli katılımlar sonucu yarar
sağladıkları ve işlevselliklerinde belirgin artış olduğu görülmüştür.
Uzm. Psk. Öykü Deniz Torun, Psikoloji

Yorumlar
Yorum Gönder